Bu günkü bu yazıma ister şiir deyin ister ne derseniz deyin bu yazım lastik gibidir nereye uzatırsanız oraya kadar uzar…
İçimdeki esen fırtınanın sesini duyar gibiyim,
Öyle bir fırtına var ki içimde,
Dağları kayaları koparırcasına esiyor,
Su çıkan suyu kulağıma fısıldıyor,
Kara kargalar tepemde uçuyor,
Sabahın serinliğinde kuşlar kanatlarını çırparak,
Kulağıma bir şeyler fısıldıyor,
Gökyüzü kararmış ay ve yıldızlar görünmüyor,
Sanki yağmur yağacak gibi hava gürlüyor,
Şimşekler şakıyor bir anda geceyi gündüze çeviriyor
Ama yağmur yine yağmıyor,
Rüzgar estikçe yapraklar dalından bir bir yere düşüyor,
Bunların hiç birisi benim içimdeki fırtına kadar esmiyor,
Menderes nehrinin suyuna doya doya bakamıyorum,
Su çıkandan gelen suyun marsyasın çaldığı flütün sesini duyamıyorum,
Ben hep içimde esen fırtınan sesini duyuyorum,
Çıkıyorum top tepeye gözüm hep ramazan topunu arıyor,
Santral parkına gidiyorum gözüm hep elektrik santralimizi arıyor,
Çıktım üçlerce tepesine şöyle bir Dinar’ı seyrettim,
Dinar yeşili bir renk cümbüşüne dönmüş kimisi susuzluktan kimisi bakımsızlıktan kurumuş,
yine kargalar tepemde uçmaya başladı,
Yeni yavrularını çıkarmışlar onlara uçmayı öğretiyorlar,
Bunların hiç birisi benim içimde esen fırtınayı dindiremiyor…
İçimde yine fırtınalar kopmaya başladı,
Çıktım Dinarı şöyle bir dolandım yıkılanları gördüm ama yapılanları görmedim,
Hastaneye gittim o doktor yok dediler,
Kafamın içerisinde esen fırtına hala devam ediyor,
Çıktım şahin tepesine derinden bir nefes aldım,
İçimdeki fırtına biraz olsun hafifledi ama kafamın içerisinde hala 7 tilki dolaşıyor kuyrukları bir birine değmiyor…
Ben hep Dinar için ağlıyorum ne gözyaşımı silen var nede yazdıklarımı söylediklerimi duyan var…
Bu günkü yazımı Yunus Emrenin bir dörtlüğü ile bitiriyorum,
Kalem eğri dilli,
Mürekkep siyah yüzlü,
Kağıt iki yüzlü,
şimdi kalkıp arzuhalimi yazmaya kimi mahrem kılayım…